28 Aralık 2012 Cuma

Çoook Özel Bir İnsanın Çoook Özel Bir Günü

  Bugün o çoook özel günlerden biri ama neden olduğuna sonra geleceğim.

  Zaman çok çabuk geçiyor değil mi? Açıkçası ben liseye başladığım ilk günü daha dünmüş gibi hatırlıyorum.

  Bana tamamen yabancı diyebileceğim -birkaç gereksiz insanı tanımam dışında- bir okula gelmiştim. Yeni sınıfımın tören sırasına geçtiğimde kendimi en önde sessiz görünümlü bir kızın yanında bulmuştum. Tören bittiğinde ise 2 sene sınıf öğretmenliğimi yapacak olan İngilizce hocasının peşine takılıp sınıfımıza çıkmıştık. Sınıfa girdiğimde gözüme ilk ilişen yer aşağıda yanında durduğum kızdı.

  Buna artık şans mı dersiniz yoksa kader mi bilemiyorum ama o gün izin isteyerek yanına oturduğum kız son 2.5 senedir en yakınımdaki insanlardan biri haline geldi.

  O gün ikimiz de bir şeyler anlatarak birbirimizi tanımaya çalıştık. Çıkış zili çaldığında 'Davşan'ımın nelerden hoşlandığını azıcık da olsa öğrenmiştim.



  Davşan'ımı tanımayanlar genelde ondan çekinirler, hatta biraz da ondan korkarlar. Bunun nedeni sanırım yabancı ortamlarda ciddi bir ifade takınması. Ama onu tanıdığınızda ya da en azından 'Patch' adını duyduğundaki yüz ifaesini gördüğünüzde ne kadar sevimli ve tatlı olacağını görürsünüz.

  Patch demişken, eğer o karaktere benzeyen biriyle karşılaşırsanız -gerçi bunun olma ihtimali benim bir şiir azabilmem kadar imkansız bir olay- onu mutlaka bize getirin.

  Son 2,5 yılda -ara ara ondan korksam da- iyi tavsiyelerde bulundu. Hani bir sorununuz olur da biri size öyle bir şey söyler ki artık o sorun sorun olmaktan çıkıp daha mantıklı bir boyuta iner. Daha doğrusu siz onu gözünüzde büyütmeyi bırakmışsınızdır. İşte Davşan'ımın yaptığı da bu.

  Ve bazen benim yapmadığımı yapıp beni bir yükten kurtardı.


  Unutmadan sakın onun yanında 'dedikodu' demeyin! Mazallah biri yanınıza sokulup meraklı bir şekilde "Neler oluyor?" diye sorabilir. :P

  Biri gelse, dese ki, "Liseden mezun olduğunda görüşeceğin kişiler kim olurdu?" diye; sayacağım insanlar bir elin parmak sayısını geçmez fakat bu yazıyı ithaf ettiğim değerli varlık da birinci sırada yerini alırdı.

  Bunu okuduğunda yüzünde oluşacak o ifadeyi gözümde canlandırabiliyorum 'Melek' :D Keşke yanında olsam da ne tapki verdiğini görebilsem... Neden senden 'Davşan' olarak bahsettiğimi merak ediyorsundur sanırım; açıkçası adını kullansam ne tepki vereceğini tahmin edemedim. Ve Davşan demeye karar verdim; 'Havuç Suyu'nu unutamadım açıkçası. :D

  Sadete gelme zamanı geldi de geçiyor bile! Bugün yani 28 Aralık biriciğimin doğum günü!





Urime ditelindjen! Ad gunun mubarek! San ruit kua lok! Happy Birthday! Hau`oli la hanau! Saeng il chuk ha ham ni da! Gilotcav dabadebis dges! Fortuna dies natalis! Chestit Rojden Den!

 

  Seni çok ama çok sevdiğimi bil, seni gibi bir arkadaşı asla kaybetmek istemiyorum.


  İyiki doğdun Melek; Bol öpcük :)


-B.

Ufacık Tefecik Doğum Günü Mesajları




Gayri mâdubundan günler kalktı göç eyledi
Livaneli günler geride kaldı güç eyledi

Dediler ki bugün yaş günü imiş
O deli divane dostları unutarak suç eyledi(!)

Bülbüller geldi oturdu dem sofrasına
Önce güller etrafına sunuç eyledi

Bülbül kalktı geldi Derya'nın ucuna
Eliyle Derya'nın başına saç eyledi

Yeni yaşın kutlu ola ey Derya
Meftun hatay-ı büryan olup geç eyledi

Dil bimâr-ı açılmış şakır söyler
Derya'nın doğum gününü kutlu eyledi


(Baranî)




Büşra'dan


"Seni çok seviyorum yol arkadaşım, en yakın arkadaşlarımdan biri olduğun ,için o kadar mutlum ki anlatamam. Her zaman yanımda olduğunu hissetmek bana güç ve güven veriyor. Liseden ayrıldıktan sonra özleyeceğim sayılı insanlardan birisin. O muzip gülüşlerini, yaptığımız dedikoduları, her gün eve giderken yaptığımız değerlendirmeleri ve seninle yaşadığımız daha birçok şey unutmayacağım. Betül kadar güzel cümleler kuramıyorum [:)] ama söylediğim her şey kalbimin en derinliklerinden çıkan cümleler. Hep mutlu ol inşallah; umarım hayat karşına kalbin kadar güzel şeyler çıkarır. Bu hayatta karşımıza neler çıkacak bilemiyoruz ama ben sana güveniyorum, ileride tüm hedeflerini ve hayallarini gerçekleştirecek (sende bu azim varken tersi düşünülemez bence :)) 

İyiki doğdun, iyiki bizim hayatımızdasın ve bize güç veriyorsun. Seni çok seviyorum ve bu hiçbir zaman değişmeyecek :)

Nice bizli yıllara :) "


Can'dan 


İyiki doğdun Derya! :) [Acık kısa olmuş ama önemli olan içerik :P] 


Berk'ten

Öncelikle anan nasıl baban nasıl, akrabanlarıngiller nasıllar? İyilerdir inşallah, her ne kadar bu mektuba ciddi başlamış olsam da ne kadar sürebileceği konusunda ikimiz de kararsızız. Hatta şu anda yüzündeki o  tebessümü görebiliyorum, bunu yazmamın amacını az çok tahmin ediyorsundur. Tabiiki doğum gününü kutlamak

Birlikte uzun yıllar yaşamak dileğiyle sürekli, her yazşında böyle kal,  

[Muallim] Berk 




NOT: Koyuyla yazılmış yerler geçiren kişinin yorumlarıdır :)  

24 Aralık 2012 Pazartesi

Yazmaya Nasıl Başladım?

    Dün bu blogu açarken böyle bir yazı yazmak aklımda yoktu açıkçası. Ya da hikayelerimden birini burada yayınlamak... Ama ilham perisi geldi ve aklıma soktu bu fikri. Kısacası ikisini de yapacak gibiyim.

  Yaklaşık olarak 3 yıl önce kapanan bir site vardı; Harry Potter Cafe adında. O zamanlar fanficlerle pek ilgilenmezdim ama orada okuduklarımdan sonra ister istemez kende kendime bir şeyler kurgulamaya başladım ve hooop! İlk hikayemi yazdım. Aslında bitmiş bir hikaye değildi çünkü o zamanlar 8. sınıftaydım ve gerek dersane gerek de aile baskısı düşünülürse dikkatimi derslere vermiş olmam normaldi.

  SBS adındaki bela geçtikten sonra ne mi oldu? Orada burada takıldım, okulları dolaştım, Kore fanlığımı ilerlettim, vs. Kısacası yazma adına pek bir şey yapmadım. Tabii başlayıp bıraktığım birkaç şeyi saymazsak.

  Daha sonra ise bir süre yazdım fakat okul sınavları oldukça benim yazmaya ayırdığım vakit ya ders çalışmaya heba oluyordu ya da hiçbir şey yapmadan sadece kurgunun zihnimde oluşmasına. Sonuç olarak bu yaza kadar kayda değer şeyler yazdığım söylenemez.

  Bu yaz ise altın çağımı yaşadığımı söyleyebilirim. Çünkü hem yazmaya vaktim vardı hem de biraz olsun kendimi geliştirmiştim ve özgüvenimi kazanmıştım -bu biraz uzun bir konu-. Sonuç olarak iki adet hikayeyi bitirmiş ve bir de tek bölümlük bir hikaye yazmıştım. Belki bu size az gibi gelebilir ama inanın yazan kişi siz olunca hiç de öyle olmuyor. Çünkü aralıksız 3 ya da 4 saat bilgisayar başına oturup olabildiğince kaliteli bir bölümü ortaya koymak kolay bir şey değil. Hele de dikkat eksikliğiniz varsa bu süre 6 saate de çıkabilir ya da bölüm ertesi güne de sarkabilir.

  Tahmin edebileceğiniz üzere okul başladıktan sonra pek bir şey yazamadım. Sadece yarışmaya yollamak için yazdığım bir masalım var -ki benim pek beğendiğim söylenemez. Okul başladığında bir şey yazamamış olmamın ana sebebi sanırım dersler ve senenin başında bilgisayarımın çökmüş olması. İlk başlarda telefondan da yazarım ben deseniz de bir süre sonra bıkıyorsunuz.

  Eveet, şu anda beynimde binbir türlü kurgu dolaşıyor ve ben artık gitmeliyim. Bu yazıyı okuyan olur mu bilmem ama en sevdiğim hikayem olan Take My Hea(r)t'ın tanıtımını yazıya iliştirmek istiyorum. Ve son olarak eklemek istediğim şey kendinizie iyi bakın; eğer ilham perisi yanınıza uğrarsa fısıldadıklarını dinleyin ;)

[NOT: Tanıtım yazma gibi konularda biraz(!) beceriksiz olduğum için tanıtımı biricik Juliet'im Nesibe yazdı. Ona tekrar teşekkürlerimi sunuyorum ^^]



'   Salonun kapısında durmuş kanepemizde oturan sevgilimi izlerken bu duruma asla alışamayacağımı düşünmeye başlamıştım. Onun adı Wee Na... Biricik karım...

   Aslında hayatımız eskisinden pek de farklı sayılmaz. Ne de olsa hala her sabah gözlerimi onunla açıyorum ve gece olup ben tekrar gözlerimi kapayıncaya kadar her baktığım yerde onu görüyorum.

   Bu durum bazen unutmama neden oluyor; dokunmanın, öpmenin, koklamanın yasak olduğunu...

   "Jung Min? Neden orada duruyorsun? Gelsene artık başlatalım şu filmi."

   Wee Na'nın sesini duyunca silkinip kendime geldim ve içten görünmesini umut ettiğim bir gülümsemeyle Wee Na'nın yanına oturdum. Az önce dikkatle incelediği filmlerden birini parmağıyla işaret ediyordu.

   Yüzümdeki gülümsemeyi korumaya çalışarak filmi başlattım ve mutfaktan gelirken getirdiğim patlamış mısır dolu kaseyi kucağıma alarak koltuğa oturdum. Wee Na, "Lezzetli görünüyor," dediğinde gözlerimiz buluştu. Önemli değil dercesine omuz silkip dikkatini filme verdiğinde aynısını yapmaya çalıştım. Artık çok sevdiği ramenleri ve çikolataları yiyemeyecek olması sanırım beni Wee Na'dan daha çok üzüyordu. Ama ikimiz de biliyorduk ki; hiçbir şey yememesi, kalbimi yemek istemesinden çok daha iyiydi.
'

23 Aralık 2012 Pazar

Küçük Bir 'Merhaba'

  Sanırım ilk yazımda biraz kendimi tanıtmam lazım; sıradan bir 11. sınıf öğrencisiyim ve sıradan şeylerden hoşlanırım.

  Müzik dinlemeyi severim - K-pop ve rock-, bol kitap okurum, bazen hikaye tarzı şeyler yazarım, dizi izlerim vs...

  9. sınıfın sonuna geldiğimde gidip salak gibi sayısal seçme gafletinde bulundum; tabii sen misin bu alanı seçen 2 senedir fizik ve kimya gibi derslerle aramızda bir türlü adını koyamadığımız bir ilişki meydana geldi. Tabii bir de katır gibi inatçı olunca eşit ağırlığa da geçmedim.

  Türk dizileriyle pek aram yoktur, aslında son 3-4 senedir doğru düzgün televizyon bile izlemişliğim yok. Daha çok Amerika/İngiltere ya da Kore yapımı dizileri izliyorum. Gerçi şu son zamanlarda Kore dizisi falan da çok izlemiyorum. Supernatural'da biraz ilerleme umudumu hala kaybetmiş değilim. Hala 3. sezonda olduğumu düşünürsek seneye bu zamanlarda ancak yetişmiş olurum sanırım. Daha doğrusu seneye izleyebilirsem.

  Her neyse daha fazla uzatmadan bu blogu neden açtığıma değinmek istiyorum. Açıkçası pek okuyucumu olacağını sanmıyorum ve bu yüzden dilediğimi de yazmayı planlıyorum. Çünkü bazı şeyleri bazen o kadar çok kafaya takıyorum kendimi içten içe yiyerek bitiriyorum. En azından buraya yazarak biraz olsun stres atmak yararlı gelecek gibi. :)


  Eh ilk yazım olduğunu düşünürsek uzunluğu fena değil gibi :P Bu yakışıklıyla hoşçakal diyor ve Supernatural izlemeye gidiyorum....