24 Ocak 2013 Perşembe

Karanlığın Dişleri

   



  "Melanie, bunu yapma."

  Genç kadın kaşlarını çatarak, "Neyi yapmayayım Rich?" diye sordu, "Bu durumdan nefret ediyorum. Böyle hissetmekten. Bir fahişe gibi!"

  Richard Drake kadını sakinleştirmeye çalışarak, "Benim seni böyle görmediğimi biliyorsun Mel," dedi. "Neyden çekindiğimi de biliyorsun, bunu bir duyarlarsa skan-"

  Genç kadın hızlı bir şekilde ayağa kalkarak, "Evet bu duyulursa skandal olur," diye bağırdı. "Başarılı Profesör'ün Seks Skandalı! Beni sevmiyorsun Rich, bana karına verdiğin değerin onda birini bile vermedin! Şimdi gidiyorum, umarım bir daha görüşmeyiz."

  Melanie, adamın kendisini engellemesine fırsat vermeden kapıya yönelmişti. Profesör ise bitkin bir tavırla koltuklardan birine çökmüş başını elleri arasına almıştı. Kapı Melanie'nin ardından kapanırken derin bir nefes aldı. Hayatındaki şeyler birer birer ellerinden kayıp gidiyordu. Kesin olan şeyse en büyük kaybının Melanie olmadığıydı.

  Yerinden kalkarak pencereye gitti. Sokak lambalarının aydınlattığı kaldırımda yürüyen Melanie'yi görebiliyordu. Yürüyüşünden hala öfkenin içinde kaynadığını anlayabiliyordu. Genç kadın köşeden döndüğünde, artık onu görememesine rağmen bir süre daha öyle kaldı.

  Dışarıdan gelen belli belirsiz kadın çığlığını duyduğunda hala pencerenin önündeydi.Dışarı çıkıp neler olduğuna bakmasına gerek yoktu; ne olduğunu tahmin edebiliyordu.



 *          *          *

 Dean Winchester, kafeye giren uzun boylu adamı fark ettiğinde elini hafifçe kaldırarak onun dikkatini çekti. Kardeşi karşısına otururken, tabağındaki gözlemeleri işaret ederek, "Biraz gözleme ister misin? Mükemmel yapıyorlar," dedi.

  Sam belli etmeden iç geçirerek, "Hayır, sen ye," dedi. Yeniden alçak sesle konuşmaya başlamadan önce etrafına bakındı. "Şu öldürülen kızın kız kardeşiyle konuştum. Bir profesörle ilgili bir şeyler söyledi. Birkaç dedikodu ortada dolaşıyormuş sanırım."

  Dean ağzındakini yutar yutmaz, "Klasik öğretmen-öğrenci ilişkisi mi?" diye sordu, "Bunda anormal bir durum yok ve kız bir vampirin saldırdığını sanıyordum." Sözlerini bitirir bitirmez ağzına bir parça daha gözleme atmıştı.

  Sam gözlerini devirerek, "Ama Melanie ölmeden önce adamın yanındaymış. Adamın evi ise onun öldüğü yerin bir sokak arkasında," dedi, "Olayda parmağı olduğunu sanmıyorum, sadece bir şeyler duymuş olma ihtimali yüksek."

  Dean sinir edici bir yavaşlıkla ağzındakini çiğnedikten sonra, "O zaman görüşecek biri çıktı karşımıza," dedikten sonra cüzdanını çıkardı ve yirmi dolarlık bir banknotu masaya bıraktı. "Vakit kaybetmeyelim," diyerek ayağa kalkarken hesabı almaya gelen garson kızı da göz ucuyla süzmüştü.

  Kafeden çıkıp arka sokaktaki motele yöneldiklerinde Sam, "Melanie'nin kız kardeşinde tuhaf bir şeyler vardı," diye mırıldandı, "Sanki onun ölümünden Profesör'ü sorumlu tutar gibiydi."

  Dean umursamaz bir tavırla, "Normal olan da bu zaten," dedi, "Eğer benim de kız kardeşimin yasak bir ilişkisi olsaydı ve kızın cesedi adamın evinin arka sokapında bulunduysa ben de bir şey arardım."

  Sam motelin önünde durarak, "Bilmiyorum," dedi, " Sadece dikkatimi çekti."

  Dean, "Sen Impala'yı getir," dedi motelin kapısını açarak, "Birkaç dakikaya burada olurum."

  Dean'in odaya ulaşıp, siyah takım elbisesini giymesi birkaç dakikadan fazla sürmemişti. Saçını banyodaki aynada düzelttikten sonra çıkardığı kot pantolondan cüzdanını ve odanın anahtarlarını alarak odadan çıktı. Sam arabayı kapının önüne park etmiş onu bekliyordu.

  Kardeşi Dean'in söylemesini beklemeden yolcu koltuğuna geçerken ona bir kimlik uzatmıştı. Dean arabanın kapısını kapatırken Sam'in uzattığı kimliği aldı ceketinin iç cebine yerleştirdi.

  Profesör'ün yaşadığı apartmana varmaları beklediklerinden kısa sürmüştü. Arabadan indiklerinde etrafa birkaç saniye göz gezdirdiler ve binaya girdiler.

  Hızlı adımlarla çatı katıdaki daireye çıkarken kumral bir kadın da aşağı iniyordu. Kadın Sam'i fark edince, ona başıyla küçük bir selam vererek, "Dedektif Gross," dedi.

  Sam kadını selamına karşılık vererek, "Miss Harkness," dedi ve Dean'i göstererek, "Ortağım, Dedektif Cooper."

  Kadın, Dean'e dönerek elini uzattı ve, "Lucy Harkness," dedi. Birkaç saniyelik duraksamadan sonra, "Mel... Kız kardeşimdi."

  Dean kadının elini sıkarak, "Kaybınız için üzgünüm hanım efendi," dedi.

 Lucy, "Katili bulduğunuzda üzüntümü de gidermiş olacaksınız," dedi. İki erkeğin arasından geçerek, " Bir dahaki görüşmemizde kardeşimi öldüren o psikopatı bulduğunuzu haber vermeniz için dua ediyor olacağım, Dedektif. İyi günler," dedi. Kadın bir cevap duymayı beklemeden aşağı inerken Dean, Sam'e yaklaşarak, "Bu kadına sarı saç daha çok yakışırdı," diye fısıldadı.

  Sam inanamayan gözlerle ağabeyine baktığında, Dean 'Ne yapabilirim?' dercesine omuz silkerek merdivenleri çıkmaya devam etti. Sam gözlerini devirerek onun peşine takıldığında söylenmemek için kendini zor tutuyordu. Profesör'ün dairesinin önüne geldiklerinde birbirlerine baktılar. Dean, Sam'den önce davranarak kapıyı çalarken kardeşine göz kırptı. Kapı birkaç saniye içinde açılırken ikisi de kendilerine hızlıca çeki düzen verdi.

  Profesör Richard Drake kapıyı yüzüne yerleştirdiği yorgun gülümsemeyle açmıştı. "Size nasıl yardımcı olabilirim beyler?" diye sordu rahat bir tavırla.

  Sam kimliğini çıkararak Profesör'e uzattı. "Siz Melanie Harkness hakkında sormak istediğimiz birkaç soru var efendim," dedi sakin bir tavırla. Profesör Drake Sam'in kimliğine birkaç saniye göz gezdirdikten sonra Dean'in uzattığı kimliğe neredeyse hiç bakmamıştı. Adam geri çekilerek, "İçeri geçin," dedi.

  Profesör'ün çalışma odası, şüphesiz dairedeki en özenli döşenmiş odaydı. Duvardaki tablolar, döşemeler, mobilyalar... Tamamı birinci sınıftı. Sam ve Dean Profesör'ün deri koltuğuna otururken, Drake masasındaki içki bardağını alarak, "İçmek istediğiniz bir şey varsa getirebilirim," dedi.

  Sam, "Teşekkürler Profesör ama görevdeyiz," dedi.

  Drake elindeki bardağı işaret ederek, "O zaman şunu bırakıp geliyorum beyler," dedi ve odadan çıktı.

  Dean, Sam'e yaklaşarak, "Pek de üzülmüş görünmüyor değil mi?" diye sordu.

  Sam daha cevap vermek için ağzını açamadan Profesör odaya dönmüştü. Rahat bir tavırla sandalyesine otururken Dean hafifçe öne eğilerek, "Melanie Harkness'ı ne kadar tanırdınız Profesör?" diye sordu.

  Drake, "Çalışkan bir asistandı," dedi, "Alanıyla ilgili biriydi ve durmak bilmeden bir şeyler araştırırdı."

  Dean, "Miss Harkness'ın cesedi yakınlarda bulunduğunu biliyorsunuz," diyerek konuşmaya devam etti. "O gece herhangi bir şey duydunuz mu? Ya da gördünüz mü?"

  Profesör rahat bir ifadeyle, "Eğer bir şey görseydim ya da duysaydım Dedektif, emin olun kendimi tanık olarak yazdırırdım," dedi, "Melanie'nin ölümü beni de üzdü. Katilinin bulunması için elimden gelen bir şey varsa yapmak isterim."

  Sam lafa karışarak, "Peki, Lucy Harkness'ın neden burada olduğunu sorabilir miyim?" diye sordu.

  Adamın yüzündeki gülümseme Sam'in sorusunu duyduğunda kaybolur gibi olmuştu. Kendini zamanında toparlayarak, "Ah, demek Lucy'le karşılaştınız," diyerek arkasına yaslandı, "Melanie'nin üzerinde çalıştığı bir araştırmayı bana getirme nezaketini gösterdi."

  "Ne gibi bir çalışma?"

  "Ah, bir süredir olağanüstü varlıkları araştırıyordu. Bilirsiniz, vampirler, kurt adamlar, öteki dünyaya gidememiş ruhlar gibi... Son zamanlarda vampirlere odaklanmıştı. Bunun için gerçekten emek harcadı. Hatta bir vampirle karşılaştığını iddia eden biriyle bile konuşmuştu."

  Sam ve Dean birkaç saniye birbirlerine baktılar. Sam Profesör'e dönerek, "Acaba araştırmaya göz atmamızda bir sakınca var mı?" diye sordu.

  Profesör Drake masadaki mavi dosyayı Sam'e uzatarak, "Sizde kalabilir," dedi, "Benim işime yaramayacak nasılsa."

  Sam dosyayı alarak, "Teşekkürler," dedi ve, "Son bir sorum var Profesör, sizin ve Melanie Harkness hakkında birkaç dedikodu duy-"

  Profesör Drake elini sallayarak Sam'i durdurdu ve, "Adı üzerinde Dedektif," dedi, "Bunların tamamı dedikodu."


 *          *          *


  Hava kararmaya başladığında Dean, Melanie Harkness'ın son altı yıldır yaşadığı evin önüne gelmişti. Birinin onu görmesi ihtimaline karşı yüzünde siyah bir maske vardı. Arabayı ise birkaç sokak öteye park etmişti. Etrafta onu görebilecek birinin olmadığına emin olunca seri adımlarla binaya yöneldi.

  Melanie, 5 katlı bir apartmanın 3. katında oturuyordu. Daireye girmek Dean için zor olmamıştı. Dairenin zevkli biri tarafından döşendiği belli oluyordu. Dean, etrafı parmak izi bırakmamaya çalışarak incelemeye başladığında evin son derece temiz ve düzenli olmasına rağman misafir odasının dağınık olmasıydı.

  Tek kişilik yatağın örtüsü dağınık bir şekilde uca itilmişti. Turkuaz çarşafın üzerinde açık duran iki çanta vardı. Çantaların birinde birkaç temiz giysi, tuvalet eşyaları gibi kişisel eşyalar vardı. Diğerindeyse cildi yıpranmış bir kitap, süslü bir kında duran av bıçağı ve gümüş bir tırpanın yanı sıra bir de içine birkaç kimlik konmuş şeffaf bir poşet vardı.

  Dean poşeti tam eline almıştı ki arkasından alaycı bir sesin, "Onu yerine bırakmanızı tercih ederim Dedektif 'Cooper'," dediğini duydu, "Ya da Dean Winchester mı demeliyim?"

  Dean başını sesin geldiği yöne çevirdiği anda iğne gibi bir şeyin boynuna saplandığını hissetti. Belli belirsiz bir acı eşliğinde gözleri kapanırken yer ayaklarının altında kaymaya başlamıştı. Ve her şey bir anda karanlığa gömülmüştü.

  Dean uyandığında elleri arkadan bağlanmış bir şekilde sandalyeye oturtulmuştu. Karşısındaysa kumral bir kadın oturuyordu. Lucy Harkness. Ya da gerçek adı her neyse.

  Genç kadın onun kendine geldiğini fark edince oturduğu yerde doğrularak, "Sonunda kendine geldin avcı," dedi gülümseyerek, "Sabaha kadar uyuyacağını düşünmeye başlamıştım."

  Dean hareket etmeye çalıştı fakat ipler hareketlerini kısıtlayacak kadar sıkıydı. Genç kadına bakarak tükürürcesine, "Nesin sen?" diye sordu, "Emin olabildiğim tek şey Melanie'nin kız kardeşi olmaman."

  "Kimsin sorusunu tercih ederim Dean. Senden bir farkım yok," dedi sakince, "Ben de senin gibi bir avcıyım ve haklı olduğun bir nokta var. Mel biyolojik olarak kız kardeşim değildi ama biliyorsun ki bazen biriyle kardeş olman için kan bağının olması gerekmiyor."

  Dean şaşırarak, "O da mı bir avcıydı?" diye sordu.

  "Hayır, ama gereken her şeyi bilirdi. Araştırma konularına hevesli olan oydu. Tabii o Profesör bozuntusu onu öldürtene kadar."

  Dean tek kaşını kaldırarak, "Onun bir vampir olmadığını biliyorsun, değil mi Lucy?" diye sordu iğneleyici bir sesle, "Ya da adın her neyse."

  Kadın yüzündeki gülümsemeyi büyüterek, "Adım Clara," diyerek kendini tanıttı, "Ve tabii ki bundan haberim var. Ama bir insanın bunu yapabilmesi için vampir olmasına gerek yok. Mel'in araştırmasını sadece o biliyordu ve tabii ben. Bu sabah burayı arayıp araştırmayı isteyen de oydu."

  "Ve sen de götürdün öyle mi?"

  Clara sehapanın üzerinde duran yeşil renkli klasörü göstererek, "Asıl araştırma orada," dedi, "Gerçek belgeleri ona götüremezdim ben de internetteki safsataları döküman haline getirip uydurma bir röportaj hazırladım."

  Dean bakışlarını yere dikerek, "Ve o safsataları da bize verdi," diye mırıldandı.

  Clara arkasına yaslanarak kollarını kavuşturdu ve, "Richard Drake'in iyi olduğu konulardan biri de artık ihtiyacı kalmayan şeylerden kurtulmaktır," dedi, "Bu bir belge de olabilir, bir insan da."

  Dean, "Sen bu adama gerçekten takmışsın," dedi alaycı bir sesle, "Bu gece vampirleri bırakıp onu mu avlamaya çıkacağız?"

  Clara, "Vampirlerle takıldığı için büyük bir ihtamalle o da ava dahil olacaktır," dedi, "Yani benim avıma. Bizim değil. Yalnız çalışmayı tercih ederim."

  Dean, "Bunu beni çözdükten sonra konuşsak nasıl tatlım?" diye sordu nazik olmaya çalışarak, "Böyle bağlı olunca kendimi kötü hissediyorum."

  Genç kadının eli çizmesinin topuğuna gitti. Küçük bir bıçakla doğrulurken, "Kendini kötü hissetmeni istemem Dean," dedi ve ayağa kalkarak Dean'e yaklaştı. "Bilirsin, sadece önlem almak istemiştim. Bana saldırmanı istemem."

  Clara ipleri keserken Dean, "Belki de yuvaya beraber gitsek daha iyi olur," dedi, "O kadar vampirin arasına tek başına dalmak delilikten başka bir şey değil."

  Clara bıçağı arka cebine yerleştirerek, "Dediğim gibi tatlım," dedi nazikçe, "Yalnız çalışmayı seviyorum ve hiçbir avcıya da güvenmem. Bu konuşma biraz daha uzarsa neler olacağını Tanrı bilir. Bu yüzden gitmeni rica ediyorum. Git ve bu işin peşini bırak."

  Dean ayağa kalkarak Aurora'nın mavi gözlerine baktı. Karşı çıkmanın bir yararı olmayacağı belliydi. En iyisi gitmekti ve Clara'yı takibe almaktı. Yüzünü ifadesiz tutarak, "Öyle olsun," dedi, "Umarım başının çaresine bakmayı becerebilirsin."



 *          *          *

  "Sana inanamıyorum Dean," dedi Sam Winchester sesini bir perde daha yükselterek, "Yuvanın yerini öğrenemediğine gerçekten inanamıyorum."

  Dean omuz silkerek, "Ya onu takip etme şansımı kaybedip orada bağlı kalacaktım ya da buraya gelip sana olanları anlatacak ve takibe çıkacaktım," dedi, "Bana mantıklı gelen seçenek ikincisi oldu."

 Sam yatağının kenarına oturarak, "Pekala," dedi, "Ben Profesör'e küçük bir ziyarette bulunacağım, sen de Clara'nın peşinden git."

  Dean yatağın üzerinde duran deri montunu alarak, "Duruma göre seni ararım," dedi ve ayağa kalktı. Komodinin üzerinden Impala'nın anahtarlarını alırken hala yatakta oturan kardeşi, " Sen önden git," diye mırıldandı ve üzerindeki takım elbiseyi değiştirerek, "Gitmeden önce üzerimi daha rahat bir şeyle değiştireceğim."

  Dean motelden çıktığında kapının önüne park ettiği Impala'ya yöneldi. Araba sorunsuzca çalışıp yola çıktığında Dean ayağını gaz pedalından çekmeden Clara'nın evine doğru yol almaya başladı.

  Şanslıydı ki oraya vardığında Clara henüz yola çıkmamıştı. Fakat elindeki sırt çantasını arabaya yerleştirirken Dean'i fark etmişti. Genç kadın Impala'ya doğru gelirken Dean arabadan inerek, "Selam," dedi.

  Clara, "Senin ne işin var burada?" dedi sesini kontrol etmeye çalışarak. "Bazı konularda anlaştığımızı sanıyordum?"

  Dean ukala bir tavır takınarak, "Sadece yardımcı olmak istiyorum," dedi, "Eğer bir yuvaya baskın yapacaksan yanında birinin daha olması daha iyi olmaz mı, tatlım?"

  Clara omuz silkerek, "Kendi başımın çaresine bakabileceksem - ki bunu yapabilirim- gereksiz bir şey," dedi, "Ben dengesiz biriyim. Dean. Bana güvenemezsin bile."

  Dean umursamaz tavrını bozmayarak, "Bunu tahmin edebiliyorum," dedi, "Ama bu, avı kaçırmam için bir neden olamaz."
 
  Clara birkaç saniye Dean'in gözlerine baktıktan sonra, "Pekala," dedi, "Ama şartlarım var."

  Dean alaycı bir ifadeyle kollarını kavuşturdu ve, "Nedense hiç şaşırmadım tatlım," dedi. Clara'nın bu kadar çabuk pes etmesine şaşırmıştı.

  Clara kollarını kavuşturarak, "İlk olarak bana 'tatlım' demeyi kes," dedi, "İkinci olarak benim planıma sadık kalacaksın."

  Dean tek kaşını kaldırarak, "Peki plan ne?" diye sordu. "Umarım yuvaya çatıdan inmek falan değildir."

  Clara'nın sert ifadesi gevşemeye başlamıştı. "Tabii ki hayır," dedi, "Benim arabamla gideceğiz ve arka kapıdan gireceğiz. Orayı kimse kullanmıyor. Ve olabil-"

  Dean, "Ne?" diyerek Clara'nın sesini kesti, "Bebeğimi burada mı bırakmamı istiyorsun yani? Hem silahlarım ne olacak?"

  Clara gülümseyerek yavaşça Dean'in omzuna dokundu ve, "Ah şartlarımdan biri de buydu," dedi, "Benim silahlarımı kullanacağız. Çünkü senin hazırlık yapmanı bekleyemeyiz. Yeterince vakit kaybı yarattın Dean. Merak etme benim cephanem sana da yeter."

  "Uyuşturucu iğnelerin vampirlere bir etkisi olacağını sanmıyorum."

  Clara, "Bu sefer farklı bir silahım var," dedi ve arabasına yönelerek, "Beni izle."

  Dean söyleyecek bir şey bulamayarak genç kadının peşine takıldı. Audi'nin yanına geldiklerinde Clara bagajı açtı ve cephanenin durduğu sandıktan kırmızı karton bir kutu çıkardı. Kutuyu Dean'e uzatarak, "İşte en çok işimize yarayacak silah," dedi.

  Kutudan, Clara'nın kullandığı uyutucu iğnelerden yaklaşık kırk tane çıkmıştı. Ama bunların farkı, koyu kırmızı renkli bir sıvının olmasıydı. Daha Dean bir şey söylemeden Clara, "Ölü bir adamın kanı," dedi, "Tek vuruş etkisiz dişlek dostumuzu etkisi hale getirecektir." Clara sözlerini bitirdiğinde Dean'e bir silah ve pala uzattı. Dean kadının uzattıklarını alırken, "Hakkını vermeliyim," diye mırıldandı. "Zekice."

  Genç kadın bagajı kapatarak, "Biliyorum," dedi ve Dean'e yolcu koltuğunu gösterdi. "Arabaya geç. Artık yola çıkmamız gerek."

  Dean arabaya bindiğinde elindekileri arka koltukta duran çantanın üzerine yerleştirdi. Clara arabayı çalıştırdığında caddeye çıktı ve kasabanın dışına yöneldi.

  Yuva, kasabanın yaklaşık on beş kilometre dışında kalan küçük bir evdi. Neredeyse on beş yıl önce sahipleri tarafından terk edilen bu ev, bakımsızlıktan çürümek üzereydi. Şu anda ayakta olmasının tek sebebi son iki yıldır orada yaşayan vampirlerin evle az da olsa ilgilenmeleriydi. Clara arabayı evin biraz uzağına park etmişti. Sessizce arabadan eşyalarını alarak indi ve sırt çantasını açarak Dean'e iki tane boş şarjör uzattı. "Yedeklerini doldur," diye fısıldadı, "Ve ses çıkarma."

  Dean kadına ters bir bakış atarak boş şarjörleri aldı ve kutudan çıkardığı iğneleri bunlara yerleştirmeye başladı. Clara da bu arada kendi silahını ve gümüş tırpanını çıkarmıştı. Dean hazır olduğunda iki avcı sessiz adımlarla evin arka tarafına yöneldi.


  Arka kapının önüne geldiklerinde Clara cebinden küçük bir el feneri ve maymuncuk çıkardı. Bir dakika için kapıyı açmış ve içeri girmişti. Dean genç kadının peşinden giderken hem sessiz olmaya çalışıyordu hem de etrafı inceliyordu. Evin içi kan ve çürümüş et kokuyordu. Clara elindeki fenerle etrafa yayılmış kan lekelerini incelerken genç adam suratını buruşturmaktan kendini alamadı. Burada bir katliam yaşanmış gibiydi.


  Arkalarından bir tıkırtı geldiğinde ikisi de aynı anda döndü. Kabarık saçlı bir kadın onlara doğru geliyordu. Clara feneri kadına tuttuğunda vampir dişlerini gösterdi. Fakat daha bir adım daha atamadan Dean silahı kadına doğru doğrultmuş ve nişan almıştı.

  Kadın boynunu tutarak yere düşerken Dean kadına yaklaşarak palasını kaldırdı. Kadın dişlerini göstererek tısladığında tek vuruşta vampirin başını gövdeden ayırdı. Merdivenlerden başka bir vampir gelirken Clara silahını tekrar kullanmıştı. Dean basamakta tökezleyen adama yaklaşamadan bir tane vampir daha merdivenin başında görünmüştü ve onun arkasından gelen bir vampir daha. Başka odalardan gelen vampirleri fark ettiklerinde iki vampiri ancak indirebilmişlerdi. Hol birden bire vampirlerle dolmuştu. Etrafları sarılmıştı.

  Tuzağa düşmüşlerdi.

   Dean Clara'ya dönerek, "Planın bu muydu?" diye tısladı, "Bizi yakalatmak mıydı?"

  Clara, "Yoluma bu kadar çok çıkmasaydın bizi fark etmezlerdi," diye fısıldadı. "Şimdiye işimi bitirmiştim."

  Sarışın bir vampir ikisinin de silahlarını aldı ve, "Tartışmanıza yukarıda devam edersiniz," dedi ve Clara'ya bakarak, "Sorun çıkarma, ben de seni hemen öldürmeyeyim."

  Dean Clara'ya ters bir bakış attı ve onu dürten vampirle beraber merdiveni çıkmaya başladı. Clara ise bir an duraksadı fakat sorun çıkarmanın buradan canlı çıkma ihtimalini yükseltmeyeceğini biliyordu.

  Genişçe bir odaya girdiklerinde aşağıda onlarla konuşan vampir tavandan sarkan iplerle Dean'in ve Clara'nın ellerini bağladı. Diğer vampirler odadan çıkarken Clara aniden, "Dean'i bırakın," dedi, "O sadece benim peşime takıldı."

  Sarışın adam, Clara'ya dönerek, "Yine de kendi isteğiyle buraya geldi küçük hanım," dedi, "Bir avcıyı bırakmam mümkün değil. Ayrıca o Kate'i öldürdü."

  Clara, "Ama onun peşime takılmasını ben sağladım. Asıl amacım sizi avlamak değildi," dedi yalan söyleyerek. "Freddie'yle görüşmem gerek. Clara'nın geldiğini söyle, beni kabul edeceğine eminim."

  Adam genç kadının gözlerine birkaç saniye baktı. "İyi denemeydi güzelim," diye fısıldadı. "Burada Freddie diye biri yok. Anlaşmayı bozan taraf sen oldun."

  Clara adamın neyi kastettiğini anlamamıştı. Vampir Dean'den aldığı palayla, biraz önce bağladığı Clara'nın iplerini kesti. Sarışın vampir sert bir tavırla genç kadının kolunu kavrayarak çekiştirmeye başladı. "Üzgünüm güzelim ama sen kaşındın," dedi, "Sorun çıkarmaman gerektiğini söylemiştim."

  Clara kolunu adamdan kurtarmaya çalışarak çırpınmaya başladı. Dean ise iplerden kurtulmaya çalışıyordu fakat vampir Clara'yı kadının çığlıkları eşliğinde odadan çıkarırken hiçbir şey yapamamıştı. Genç kadının çığlıklarına başka sesler de katılırken Dean artık iplerden kurtulmaktan vazgeçmiş cebindeki çakıya nasıl ulaşacağını düşünüyordu. Cebindeki telefon titremeye başladığında, 'Ah ne iyi,' diye düşündü, 'Şimdi de Sam arıyor.'

  Telefon birkaç kez daha titredikten sonra telesekreter devreye girmişti. Dean'in tek umudu Sam'in Profesör'den Yuva'nın yerini öğrenip, onu kurtarmaya gelmesiydi.

  Saatler gibi geçen birkaç dakikanın ardından sesler bir anda kesilmişti. Sadece aşağıda kalan vampirlerin sesleri geliyordu. Clara ölmüştü. Sarışın kan emici Clara'yı kuruttuktan sonra ona gelecekti. Dışarıda bir arabanın sesini duyduğunda beklentiyle başını pencereye çevirdi. Kirli cam iyi bir görüş sağlamıyordu ama Dean dışarıdaki grubun evdeki vampirler olduğunu anlamıştı. Gözlerini kısarak dışarıdaki vampirleri saydı. Beş kan emici arabayla evden uzaklaşıyordu. Aşağıda kalan birkaç vampiri düşünen Dean, Sam'in gelmesi için dua etti. Daha fazlasıyla da başa çıktıkları olmuştu. Dean, tahta döşemenin gıcırdamasıyla başını kaldırdı. Anlaşılan vampir Clara'yla işini bitirmişti. Şimdi de onun için gelmişti.

  Ama gelen gömleği kana bulanmış Clara'ydı. Elinde tuttuğu palayı Dean'e gösterdi ve, "Selam," diye fısıldadı. Genç kadın yanına geldiğinde Dean, "Nasıl kurtuldun?" diye sordu.

  Clara palayı havaya kaldırarak Dean'in iplerini kesti ve aynı gömleği gibi kana bulanmış palayı genç adama uzattı. "Benim de kendime göre numaralarım var," dedi göz kırparak. "Buradan olabildiğince çabuk çıkmalıyız."

  Dean palayı alarak, "Bu sefer hangi planını uygulayacağız?" diye sordu ve iğneleyici bir ifadeyle ekledi. "Yine tuzağa düşmek istemiyorum."

  Clara sabrını korumayı başararak, "Aşağıda sadece dört vampir var yakışıklı," dedi ve sağ kolunu göstererek, "Yaralı olmasaydım ben bile altından kalkabilirdim."

  Dean genç kadının koluna baktığında kumaşın parçalandığını gördü. Etteki kesik yoğun kana rağmen belli oluyordu. Dean kaşlarını çatarak, "Kolunu sarmayı hiç düşündün mü?" diye sordu.

  Clara belindeki silahı çıkararak, "Evet," dedi, "Ama önceliğim seni bu lanet olası iplerden kurtarmak ve buradan çıkmak olduğu için sonraya bıraktım."

  Dean, "O zaman buradan olabildiğince çabuk çıkalım, tatlım," dedi ve kapıya yöneldi. Clara gözlerini devirdi ve onu takip ederek odadan çıktı.

  Vampirlerden ikisi eskiden evin mutfak olarak kullanılan kısımdaki iki hamakta yatıyordu. Clara tabancayı sol eliyle tutarak iki vampire ateş etti. Kanla dolu iğneler vampirlerin bedenine saplanırken Dean hızlı davranarak ikisinin de işini bitirdikten sonra Clara'ya döndü. Genç kadın ise kapıdan içeri giren ve sesleri duydukları belli olan iki vampiri göstererek tabancayı kaldırdı. İki vampir de arkadaşları gibi çabuk ölmüştü.

  İki avcı harabe haline gelmiş yuvadan çıkarken pencerelerin birinden altın renkli alevlerin ışığı etrafa yayılmaya başlamıştı.

  Çünkü, eğer bir ev yuva olarak kullanılmışsa orası daima bir yuva olurdu.


                                                               *          *          *



  "Koluma sadece dikiş atacaksın Dean, nakış işlemene gerek yok."

  Dean başını kaldırarak genç kadının mavi gözlerine ters bir ifadeyle baktı ve ipi yavaşça kopardı. "Ben sadece yaranın kapanmasını kolaylaştırıyorum."

  Clara yaraya göz atarak, "Çabanı görebiliyorum," diye mırıldandı ve kanlı giysilerini göstererek, "Bu halde dışarı çıkamam. Acaba arabadan yedek kıyafetlerimi getirebilir misin?"

  Dean iç geçirerek ayağa kalktı ve, "Baş üstüne küçük hanım," diyerek odanın kapısına yöneldi. Motel odasından çıkarken çıkardığı homurdanma sesleri birkaç dakika önce gelen Sam'in gözlerini devirmesine neden olmuştu.

  Sam, Profesör Drake'in evine girmek için fazla uğraşmamıştı. Ne kapı kilitliydi ne de alarm vardı. Drake'i çalışma odasında bulduğunda, adam tavandan sallanıyordu. Clara, Melanie Harkness'ı öldürten kişinin kim olduğu konusunda yanılmıştı ama bu Yuva'daki vampirlerden birinin aslında Richard Drake'in oğlu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Profesör sadece bilgi veriyordu.

  Dean elinde küçük bir sırt çantasıyla döndüğünde Clara ayağa kalkarak, "Teşekkür ederim, " dedi gülümseyerek. Dean bir şey söylemeden sırt çantasına Clara'ya uzattı ve o, duşa girerken yatağına yöneldi.

  Clara, su ısınırken yaralı kolunu kullanmamaya çalışarak kirli kıyafetlerini çıkardı. Sıcak suyun altına girdiğinde vakit kaybetmeden teninde kuruyan kanı temizlemeye başladı. Yarım saat içinde temizlenmiş ve giyinmişti. Kirli kıyafetleri çöpe atarak saçına sardığı havluyu tezgaha bıraktı ve saçlarını kurutmadan banyodan çıktı.

  Hem Sam hem de Dean uykuya dalmışlardı. Clara komodinin üzerinde duran not defterini alarak numarasını ve küçük bir not yazarak kağıdı kopardı. Kağıdı katlayarak ikisinin görebilecekleri bir yere bıraktı ve sessizce odadan çıktı.

  Arabasının yanına geldiğinde arabanın kilidini açtı ve arabaya bindi. Çantayı yolcu koltuğuna bıraktıktan sonra arabayı çalıştırdı ve otoparktan çıktı.

  Bir yanı Winchester'larla çalışmak istediğini kafasının içine bağırırken en iyisinin böyle sessizce gitmek olduğunu hissediyordu. Yoksa yıllardır peşini bırakmayan şanssızlığını iki kardeşe de bulaştıracaktı.

  2003 model Audi kasabayı terk ederken James Mercer'ın sesi arabanın içini doldurmuştu. Güneş, yeni bir gün için doğarken gökyüzünü renkten renge boyuyordu. Gökyüzü mavi rengine kavuştuğunda Clara Carmichael Concrete'i terk etmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder